Sanat, sanat için mi, yoksa toplum
için midir? Bu klasikleşmiş soru geçenlerde gittiğim bir oyundan sonra tekrar
aklıma takıldı. Oyun benim de zamanında dâhil olduğum W. Shakespeare’in Fırtına’sıydı
(the Tempest). Fırtına’yı orijinal dilinden okumuş bir insan olarak, oyunu
oldukça sığ buldum. Belli ki, genele hitap edebilmek adına pek çok
basitleştirmeye gidilmişti. Tabi, oyunu, Fırtına’yı bilen azınlık
beğenmese bile, bihaber çoğunluk beğenmişti. Anlaşılan gösteri, toplum ortalaması için
üretilmiş, sanattaki demokrasi anlayışı kaliteyi düşürmüştü. Diğer yandan sonradan aklıma geldi,
toplum beğenmiş ise toplum için üretilmiş sanat hali hazırda kaliteli olmaz
mıydı? Sanatı oyuna gelen bihaber çoğunluk için icra ettiysek şüphesiz oyun amacına
ulaştı, lakin sanatı toplumun genelinden ziyade özeli veya sanatın kendisi için ortaya
çıkardıysak, o halde sanatın sanatı nerede kaldı?
BÖLÜM 1: SANAT KİMİN İÇİN?
Tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa
yumurta mı tavuktan çıkar tarzı bir sorudur aslında sanatın sanat için mi yoksa
toplum için mi olduğu. Her ne kadar insanoğlunun yarattığı dijital sistemler
birler ve sıfırlar gibi ikili yapıdan oluşsa da, insan
ve doğa sadece siyah ve beyaz değildir, mavisi, yeşili, kırmızısı, pek çok renktedir.
Bu nedenle doğada ve doğayı yansıtan sanatta asla doğru-yanlış gibi ikili
cevaplara gidemeyiz. Evet, sorunun tek cevabı yoktur; sanat aynı anda hem
toplum, hem sanat, hem de sanatçının kendisi içindir. Üstelik sadece o dönemki
toplumu değil, geleceğin toplumlarını da hedef alır.
Toplum olmasa da sanat, sanatçının
kendi hazzı ve tatmini gibi amaçlarla ortaya çıkabilir. Ama toplumun olmadığı
bu sanat her daim sakat kalacaktır. Aynı şekilde sanatın olmadığı toplum da
varlığını sürdürür ama sanat ruhun ve aklın besleyicisi olduğu için bu toplumların
da -örneğin Kuzey Kore gibi- devreleri yanmış olacaktır. Ancak diğer yandan yaygın görüşün aksine
sanat, barbarlığı engellemez ve modernleşmeyi de sağlamaz. Nitekim Roma döneminden
günümüze barbarlıkla yoğurulmuş sanat dalları da vardır. Aslında sanatın topluma en
büyük katkısı modernlik değil, yaratıcılığı arttırmasıdır. Yaratıcılık ise
akıl, aydınlanma, sorgulama ve hür iradeyi beraberinde getirir. Kısaca, sanat
akıl ve özgür düşüncedir, ışıktır, ruhun zincirlerini kıran makastır.
Tanrının sanatı insan ve doğadır.
İnsanın sanatı ise kendini ve doğayı yorumlamaktır. Bu kapsamda bir sanat
eserini eser yapan sadece sanatçı değil aynı zamanda da sanatın sunulduğu
toplumdur. Toplum, sanatçının vermek istediği mesajı alamazsa veya o mesajı ileriye
götüremezse, eser o dönem için önemini yitirir. Kısaca, sanat bir iletişim
aracıdır. Sanatçı, sanatı yoluyla duygu ve düşüncelerini topluma aktarmak
ister. Sanatçı deniz dalgalarını dörtnala koşan bir ata benzetiyorsa, toplumun
da böyle veya daha yaratıcı bir şekilde görmesi önemlidir. Toplum ile
sanatçının bağının olmadığı bir durumda, sanatın anlamı kalmaz. Nitekim
sağırlardan oluşan bir dünyada müzisyenin bestesi, görmeyenlerden oluşan bir
dünyada ressamın tablosu anlam ifade etmeyecektir.
Evet, sanat toplum içindir. Ama bu
toplum o dönemki toplum olmak zorunda da değildir. Bir sanat eseri, sanatçısı
öldükten yüzyıllar sonra bile gelecekteki topluma mesajını aktarmayı
başarabilir. Bu durum özellikle edebiyatta geçerlidir. Tolstoy, Dostoyevski,
Gorki gibi isimlerin bugün bile milyonlarca insana ulaşması sanatın zaman
sınırlamasından bağımsız olduğunun en büyük ispatıdır.
İkinci olarak sanat, sanatçının
kendisi içindir. Sanatçı, sanatı ile haz alır. Örneğin, bir tiyatro oyunu
toplum için vardır. Ancak bu demek değildir ki, tiyatronun amacı sadece topluma
duygu aktarmak olsun. Tiyatro oyuncuları da yaptıkları işten zevk almakta,
seyirci olmasa bile tatmin olmaktadırlar. O halde tiyatronun varlığı topluma
olduğu kadar, oyunculara da katkı sağlamaktadır. Kişisel tatmin amaçlı olan bir
diğer önemli sanat dalı ise şiirdir. Öyle ki, profesyonel şairler dışında halk
arasında da pek çok kişi şiir yazmakta, ancak bunları kendileri için yazmakta;
yayınlayarak toplumla paylaşmamaktadır.
Sanatın bir diğer amacı ise
sanatçının kişisel tatminidir. Sanatçı kendi egosunu tatmin etmek için sanat
icra edebildiği gibi, tamamen farklı bir nedenle; yaşadığı ve sevmediği
dünyadan sıyrılmak için de sanata yönelebilir. Edebiyatta sıklıkla görülen bu
durumda yazar, kendi sıkışıp kaldığı sıkıcı hayatı yerine kendine hayal
dünyasında yeni bir dünya yaratmaktadır.
Bu tür amaçla edinilen yazarlık bir tür şizofreni, daha doğrusu bilinçli
yalan söylemektedir. Bu yalan yazarın hem topluma hem de kendisine karşı
söylediği, zararsız bir hayal gücüdür.
Tüm canlılar ölümsüzlüğü arzular. Öldükten
sonra herhangi bir şekilde var olmak, kendine ait bilgi ve birikimi aktarmak,
hatırlanmak insanoğlunun ölüme karşı galibiyetidir. İnsanoğlu da, diğer
canlılar gibi bu ölümsüzlük arayışında üremeyi cevap olarak görmüştür. Öyle ki,
bir anne - babanın çocuk büyütmesinin altındaki bilinçaltı neden kendi
varlığını sonsuzluğa devam ettirebilmektedir. Bu sayede kişi, çocukları ve onun
çocukları vasıtasıyla kendi benliğini geleceğe aktarabilecektir. Ancak,
ölümsüzlüğe giden tek yol üreme değildir. Özellikle eski çağlarda görülen
şekliyle, bir sanatçının veya ustanın kendi yanına çırak alarak onu
yetiştirmesi, ona bilgi ve birikimini aktarması da bir nevi yeni nesiller
yoluyla ölümsüzlüğü sağlamaktır. Benzer şekilde, kişi herhangi bir canlının,
yeni neslin aracılığıyla değil de, direk ortaya koyduğu eser aracılığıyla da
ölümsüzlüğe ulaşmayı amaçlayabilir. Daha önce örneğini verdiğim Tolstoy,
Dostoyevski, Gorki gibi isimlerin bugün hala unutulmamış olması, sanattaki
zaman sınırlarından bağımsız olmaktan kaynaklanan ölümsüzlüğü ortaya
koymaktadır.
Son olarak sanat aynı zamanda da sanatın
kendisi içindir. Öyle ki, sanat, sanatçılar arasında aktarılan ve giderek
geliştirilen bir süreçtir. Tarihte pek çok yazar, ressam, heykeltıraş
birbirlerinin eserlerinden etkilenmiş, sanatı daha da ileriye götürmüştür. Üstelik
sanat sadece kendi alanındaki eserleri değil, diğer alanlardaki eserleri de
etkileyebilmektedir. Tiyatronun sinemayı, şiirin müziği etkilemesi bazı önemli
örneklerdendir.
BÖLÜM 2: SANATIN DEĞERİ NASIL BELİRLENİR?
Uzunca bir süredir distopya temalı romanımı bitirmeye
çalışıyorum. Yaşadığım toplumun romanı beğenmesi benim için elbette önemli ama şart
da değil. Bugün olmasa bile, ben öldükten onlarca yıl sonra tek bir kişiye
mesajımı ulaştırabilirsem, bu benim ölümsüzlüğüm anlamına gelecek ve bu da
benim için yeterli. Elbette yazıda daha önce değindiğim gibi, romanda
yarattığım dünya aracılığıyla hali hazırda yaşadığım gri dünyadan soyutlanmak
da benim için bir diğer amaç. Her ne kadar bu cümlelerden romanı sadece kendim
için yazdığım gibi bir anlam ortaya çıksa da, hala yaşadığım toplum ile eserim
arasında bağ kurulmasına önem veriyorum. Sanattaki acı çelişki de budur. Her ne
kadar sanatçı eserini kendisi ve sanatın kendisi için icra ediyor olsa da, illa
ki beğenilmeyi ve topluma katkı sağlamayı ister. Nitekim insanın en temel arzusudur
takdir edilme ve bir işe yarama – varoluş amacını keşfetme arzusu.
Sanatın amacı, sanatçıya, sanatın
kendisine ve topluma nihai fayda sağlamak olduğuna göre, sanat eserinin değeri
de bu faydaların varlığına göre değerlendirilebilir. Ancak öncelikle gerçek
sanat ile elitizme hitap eden çöplüğün farkını ayırt etmek gerekir. Günümüzde,
özellikle bazı sanat dalları hızlı bir şekilde toplumun genelinden uzaklaşarak,
elit ve burjuva kesimlerin tekeline geçmeye başlamıştır. İşin kötü tarafı, bu kesimlerin çoğunluğunun
parayı bulmasına rağmen, zeka ve kültür bakımından toplumun geri kalanı gibi
zayıf kalmaya devam etmesi ve çoğunlukla bir sanat eserini başarılı bir şekilde
değerlendirmekten aciz olmasıdır. Bu yüzden ki, örneğin adı sanı duyulmamış,
hatta kendi yüksek yeteneğinin bile farkında olmayan gerçek sanatçıların sokak
aralarındaki graffitileri ve deviantart, flickr, pinterest gibi web
platformlarındaki çizimleri değer görmezken, sanat galerileri Bedri Baykam gibi
çakma ressamların şişirme değere sahip, anlamsız, kalitesiz, ucuz mesajlı eserleriyle
dolmaktadır. Nitekim gelecekte büyük birer sanatçı olabilme potansiyeli olan
kişiler, geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı nedeniyle sanat ile alakasız
meslekler, yaşamlar edinmekte, hali hazırda zengin ve güçlü ailelerdeki kişiler
ise yeteneksiz olsalar dahi, kendi marka değerlerini yükseltme ve imaj
geliştirme amacıyla sanata yönelmektedirler (elbette bu durum geneli
kapsamamakta, zengin ailelerden de çıkan olağanüstü sanatçılar var olmaktadır).
En çok resim, müzik ve tiyatroda görülen bu elitizm baskınlığı nedeniyle,
ortalama halk bu alanlardan uzaklaşmış, zengin kesimde ise sanata ilgili
olanlar değil, sanat üzerinden imaj çalışması yapmak isteyenler sanatın içinde
yer almıştır. Sonuç olarak, klasik ve geleneksel müzik ile resim ve tiyatronun
tamamı halktan kopmuş, sanattan anlamayanların tekeline geçmiştir. 2016 yılında
ABD’de bir modern sanat müzesinde yerde unutulan gözlüğün, galeriye gelenler
tarafından bir sanat eseri olarak zannedilmesi vakasını hatırlarsınız. Öyle ki
ziyaretçiler, bu unutulan bu gözlüğün büyük bir sanat eseri olduğunu zannetmiş,
fotoğrafını çekmiş, eserin taşıdığı mesaj üzerine yorumlar yapmıştılar. İşte
sanatın 2000’li yıllarda geldiği seviye ne yazık ki budur.
Sanatın değerini belirleme görevi
olan toplumun sanattan uzak kalması nedeniyle sanatın değerinin belirlenmesi de
zorlaşmıştır. Ancak sanat tarihinde hiç değişmemiş ve gelecekte de değişmeyecek
tek bir gerçek vardır, o da sanatın amacıdır. Sanat, fotokopi makinesini
canlandırmak değildir. Sanatsal olan, doğayı görmek, anlamak ve yorumlayarak
esere dökmektedir. Bu yüzden oldukça gerçekçi olan bir tablonun sanat değeri
olmayabilir; kişiye mesajını rahatlıkla ileten ortalama kalitede bir tablo ise
yüksek sanat değerine sahip olabilir. Ancak burada iletilen mesaj, elitimsi
kesimin aldığını zannettiği değil, toplumun gerçek anlamda aldığını hissettiği
duygu ve düşünceler olmalıdır. Sanat, sanatın kendisi, sanatçı ve toplum için
vardır. Sanatına ve sanatçısına hizmet etmeyen, topluma mesajını iletemeyen
eser, sanatsal bakımdan değersizdir.
Yazı sonrası biraz da müzik...
Yazı sonrası biraz da müzik...
güzel bir yazı. sanat hem sanatın kendisi hemde halk için
YanıtlayınSilsanat toplum için olsa tarkan meclis başkanı olurdu
YanıtlayınSilsanat onu icra edenin kendi için yaptığı şeydir. biz dışarıdakiler ancak bize göstermek istediği kadarıyla yetinebiliriz.
YanıtlayınSilSanat elitlerin işi olduğunda gösteriş, halka indiğinde gerçek sanat olur
YanıtlayınSilSerdar Ortaç gibileri sanatçıyla ben sanat istemiyorum!
YanıtlayınSilYorumlayıcı olmadan sanat eseri boştur, esere anlam veren o toplumdur.
YanıtlayınSil