Son Yazılar

Antik Din Paganizm





Günümüzde yılbaşı kutlamasından, nevruza, kullandığımız takvime, günlerin isimlerine, astrolojiye, saygı duruşundan türbe ziyaretlerine, sevgililer gününe, hıdrelleze, pek çok batıl inanca, hatta hemen hemen Türkiye de dahil olmak üzere çoğu ülkenin bayrağına kadar antik pagan kültürü etkileri görülmektedir. Bu yazıda, paganizmin yapısı, kültürü, mistik tarihi ve günümüzdeki pagan kökenli ritüel ve davranışları inceleyeceğim.
 
 
1- PAGAN DİNLERİ
 
Roma İmparatorluğu'nda erken dönem Hıristiyanları tarafından, Hıristiyanlık ve Musevilik dışında kalan tüm dinleri tanımlamak için "kırsalcılık" anlamına gelen "paganizm" kelimesi kullanılmıştır. Nitekim, paganlar hem inançları gereği doğa ile iç içe yaşamakta, hem de imparatorluğun özellikle şehirlerinde giderek kalabalıklaşan Hıristiyanların aksine, kırsal kesimde varlıklarını sürdürmekteydiler. Diğer yandan Hıristiyan kilisesi zaman içerisinde Avrupa kıtasında etki alanı olan bölgeleri güç ve zorlama ile Hıristiyanlaştırmış, Hıristiyanlık dışında kalan tüm dinleri ise paganizm çatısı altında şeytanlaştırmıştır. Öyle ki, özünde doğaya tapan paganlar, kara büyü yapıyor ve inanmadıkları bir dinin düşman figürüne tapıyor (İncil'de iblis) olarak lanse edilmiş ve soykırımı uğramışlardır.
 
Batı bakış açısı, Avrupa'da yer alan Hıristiyanlık ve Musevilik harici tüm dinleri, herhangi bir ortak noktaları olmasa bile pagan dinleri olarak adlandırmakta, diğer yandan Avrasya steplerinde bulunan ve tanım olarak paganizme benzeyen dinleri farklı grupta değerlendirmektedir. Bu yazıda batı bakış açısı yerine, korelasyon temelli bir sınıflandırma yapacağım. Şimdi sırasıyla paganizm çeşitlerini tanıyalım.
 

1.1- GÖKSEL PAGANİZM
 
Her ne kadar siyasi amaçlarla Hıristiyanlık kilisesi pek çok inanışı pagan kavramı altında toplasa da, paganizm ile çoğu mitoloji birbirinden farklıdır. İnsanoğlunun önce gök ve üzerindeki cisimlere tapındığı paganizm türüne göksel paganizm, yer ve doğaya tapındığına ise doğa paganizmi adı verilmektedir. Göksel paganizm, doğrudan gökcisimlerine inanılan inanışlar bütünüdür. Varoluşuna gerekçe arayan antik insanoğlu için gökyüzü ve doğa olayları en kolay açıklama kaynağı olmuştur. Gökyüzünün parlak cisimleri güneş, ay ve bazı yıldızlar tanrıları, doğa olayları ise tanrıların eylemlerini betimlemiştir. 
 
Elektriğin olmadığı antik insan için gece, çeşitli avcı hayvanların ortaya çıkması, görülebilir alanın azalmasıyla dış tehlikelere karşı güvenliğin azalması ve havanın soğuması gibi nedenlerle kötülük ile eşleştirilmiş ve gecenin karanlığını aydınlatan ay ve yıldızlar ile, sabahı getiren, gün ışığını sağlayarak aydınlanma ve ısı veren güneşe tanrısal özellikler yüklenmiştir. Bu kapsamda, güneş genellikle en büyük baş tanrıyı, güneşin olmadığı gece ise en büyük kötü tanrıyı ifade eder. Tüm gün boyunca insanlığa ışık ve ısı veren güneş, akşama doğru kötü karşıt tanrıya yenilir ve gece başlar. Sabaha doğru ise kavgayı kazanır ve tekrar gün doğar. Ayrıca, nasıl ki erkekler savaşa gittiğinde veya öldüğünde ailenin korunması görevi kadına kalıyorsa, güneşin olmadığı geceleri az da olsa ortamı aydınlatan ve insanlara gözkulak olan ay ve yıldızlar da genellikle dişi karakter ile betimlenmiştir. Ek olarak, kadınların menstrual (regl) döngüsü ile ayın döngüsünün de (yeniaydan yeniaya olan süreç) eşleşmesi nedeniyle, mitoloji tarihinde ay tanrısından daha fazla ay tanrıçası yer almaktadır. Hatta menstrual kelimesi bile antik Yunanca'da ay anlamına gelen "mene"den türetilmiş olup "aya ait" anlamına gelmektedir. 

 
1.2- DOĞA PAGANİZMİ
 
Gökcisimleri haricinde elbette doğanın kendisi de insanoğlu için önemli bir tapınma kaynağı olmuştur. Öyle ki, insanoğlu beslenme, giyinme, silah yapma gibi tüm ihtiyaçlarını doğadan sağlamakta ve öldüğünde tekrar doğaya karışmaktadır. Bu nedenle antik insanlar, ölülerini toprağın altına gömerek, hem onların çürüyüşünü görmemek istemiş, hem de onları tekrar doğaya teslim etmişlerdir. Doğa paganizminde herşey doğadan gelmiştir ve tekrar doğaya karışacaktır. Bu nedenle aslında kimse yok olmaz, sadece doğaya, yani özüne geri döner, doğum ve ölüm bir tür biçim değiştirmedir, reenkarnasyon temel bir inançtır. 
 

 
 
Monoteist bir din olarak kabul edilebilecek doğa paganizminde tek bir tanrıça, doğanın kendisi, tabiat ana bulunmaktadır. Bu tanrıça asla taraf tutmaz, insanlığa müdahale etmez, insana özgü karakteristik özellikler barındırmaz, yalnızca doğanın dengesini bir anne şefkati ama yeri gelince de çocuklarını korumaya çalışan annenin öfkesi (paganlar doğa olaylarını doğa ananın insanların doğaya verdiği zarara karşı kızgınlığı olarak yorumlamıştır) ile korur. Doğanın kadın olarak yorumlanmasının nedeni, nasıl ki kadınlar doğum yapıyorsa, doğanın da canlılığı doğurmasıdır. Antik insanlara göre tarlada doğa ananın rahmine, toprağa tohum eken erkek, sonrasında nasıl mahsül alıyorsa, evine gittiğinde karısının rahmine verdiği sperm sonrasında da çocuk almaktadır. Bu nedenle doğa paganizminde kadın ve doğurganlık kutsal olup, din insanları da genellikle kadınlardan seçilmekteydi. Türkçe gibi pek çok dilde "doğ-a" kelimesi ile "doğ-um" kelimesi de bu nedenle aynı kökten gelmektedir. Örneğin İngilizce doğa anlamına gelen "nature", Latince "natura"dan gelmekte olup, kelimenin kökü "nat" doğmak demektir. 
 

1.2b- DOĞA PAGANİZMİNDE CİNSELLİK VE HEGZAGRAM
 
Doğa paganizminde cinsellik ayıplanması ve saklanması gereken birşey değil, doğa ananın tanrıçalığını, yaratıcılığını taklit eden, kutsal bir aktivite olarak görülmüştür. Nitekim, tanrıçaya yaklaşmanın, onla bütün olmanın, ona ibadet etmenin en güzel yollarından birisinin de cinsellik olduğu düşünülmüştür. Sırf bu nedenle, bazı pagan ritüelleri doğrudan toplu cinsel birleşme üzerine kuruludur. Ritüellerde şarkılar söylenir ve topluca dans edilir. Devamında ise herkes kendi eşi ile ritüel boyunca cinsel ilişkiye girer (farklı eşlerle grup seks gibi bir aktivite olmayıp, bu ortaçağ Hıristiyan kilisesinin çarpıtmasıdır). Bir Yahudi sembolü sanılan Davut'un Yıldızı, paganizmdeki bu yaratılış aktivitesine atıf yapmaktadır. Öyle ki bu hegzagram yıldızı oluşturan iki üçgenden, yukarı doğru bakan penisi, aşağı doğru bakan ise vajinayı sembolize etmektedir. Ek olarak, bu işareti benzer anlamda günümüz Hinduizminde ve farklı bir türünü Taozimde (Ying-Yang) görmek de mümkündür.

 
 
2. MEVSİMLERİN PAGANİZME ETKİSİ
 
Doğa anayı tanrıça olarak kabul eden paganlar için, sonbahar ve kış mevsimleri de üzüntülü dönemlerdir. Kuzey Yarım Küre'de Güneş'in en tepede olduğu 21 Haziran tarihinden sonra günler kısalmaya başlar. Günlerin kısalması, gecenin uzaması, güneşin her geçen gün daha alçak konumda yer alması, havanın soğuması ve ağaçların yapraklarını dökmesi, göksel paganizmde Güneş'in ölümü, doğa paganizminde ise doğanın ölümü olarak yorumlanmıştır. Nasıl ki hasta bir insan ayakta duramayıp yere düşüyorsa, Güneş de her geçen gün daha alçak bir pozisyonda yer alıyordu ve nasıl ki dalından alınan bir meyve veya bir et zaman içerisinde çürüyorsa, doğa da yaprak dökerek çürüyordu.
 
Ancak 21 Aralık tarihinde (Kış Gündönümü) Güneş tekrar yükselmeye ve günler uzamaya başlar. Göksel paganlar, 21 Aralık tarihi daha kışın başında olmasına rağmen, uzun günlerin ve baharın tekrar geleceğinin habercisi olduğunu bildikleri için bu günü kutsal bir gün olarak kutlamışlardır. Türk şamanizmi ve Tengrizm de dahil olmak üzere hemen hemen tüm göksel paganizm kökenli dinlerde bu gün Yule, Yalda, Koliada, Sol Invictus ve Nardoğan gibi farklı isimlerle de olsa kutlanmıştır (Noel de aslında pagan kökenli bir kış gündönümü festivali olup, şu yazımdan okuyabilirsiniz). 

Diğer yandan her ne kadar Güneş tekrar yükselemeye başlasa bile, daha insanoğlunun önünde çetin bir kış mevsimi vardır. Nitekim Güneş'in tekrar yüksek bir konuma gelmesi ve dünyayı ısıtmaya başlaması ve doğanın yeşillenerek tekrar canlanması aylar bulacaktır. Bu nedenle doğa paganizminde Güneş'in ortalama seviyeye geldiği, günler ve gecelerin eşitlendiği ve doğanın tamamen yeşillenmeye başladığını kabul edildiği 21 Mart bahar ekinoksu hem doğanın hem de baharın yeniden doğumu olarak kabul edilerek kutlanmıştır. Bu kutlama farklı kültürlerde Nevruz (yeni gün), Paskalya (easter) ve Hamursuz gibi bayramların da kökenidir. 
 
 
3. PAGAN SEMBOLÜ OLARAK HAÇ VE ASTROLOJİ
 
Doğanın bir yıllık döngüsünün dört mevsimde ele alınması nedeniyle, doğa paganları doğanın evrelerini sembolize eden dörde bölünmüş bir daireyi kutsal bir sembol olarak kullanmışlardır. Bu kapsamda Hıristiyanlık'taki haç işareti, doğrudan pagan kökenlidir. Ayrıca bir yılın 12 aydan oluşması nedeniyle Babilliler, Dünya'dan bakıldığında güneşin üzerinden geçtiği 13 takımyıldızı olmasına rağmen, Yılancı takımyıldızını hariç tutarak 12 takımyıldızını yılın 12 ayına atfetmişler ve böylelikle zodyak burçlarını (astroloji) oluşturmuşlardır (Astrolojinin kökeni ve bilimsel incelemesi ile ilgili şu yazımı okuyabilirsiniz).
 
 
Pagan Haçı


4. HAYAT AĞACI
 
Doğa paganizminde, sonbahar ve kış gelmesine rağmen yaprak dökmeyen ağaçlar doğa ananın, ölümsüzlüğün ve yaşamın devamlılığının en açık sembolü haline gelmişlerdir. Başta çam ağaçları ve diğer çeşitli ağaçlara saygı gösterilmesi ile oluşturulan kültür, tanrıçayı sembolize eden tek ve büyük bir dünya ağacının varlığı inancına evrilmiştir. Dünya Ağacı ya da diğer adıyla Hayat Ağacı, Amerikan yerlilerinden Türk Tengriciliğine (Yaşam Ağacı), Musevilikteki Kabbalah mistizmine (Sefirot), Ege Mitoloji’sinden İskandinavya’ya (Yggdraasil) ve Perslere kadar uzanan geniş bir coğrafyanın kültüründe yer edinmiştir. Dünyanın merkezinde olduğuna inanılan Hayat Ağacı'nın iyileştirme yeteneği olduğu ancak asla diriltemediği kabul edilmiştir. Nitekim, doğa paganizmine göre dirilmek doğaya karşı bir suçtur ve doğanın dengesine bir hakarettir (not: Bu nedenle doğa paganları ölümü hüzünlü bir durum olarak görmemiş ve ölülerinin arkasından tanrıça ile kavuştukları için eğlenceli kutlamalar düzenlemişlerdir).
 

Hayat Ağacı



5. DOĞANIN BEŞ ELEMENTİ VE PENTAGRAM
 
Doğa paganizminin bir diğer önemli sembolü ise doğayı oluşturduğuna inanılan beş temel elemente atıf yapan pentagramdır. Bu elementlerden dört tanesi ateş, su, toprak ve havadır. Ateş otorite, güç, tutku, hırs ve ilham; su barış, şifa, romantizm, duygusallık ve huzuru; hava değişim, bilgi, adalet, içgüdü ve öngörüyü; toprak ise denge, koruyuculuk, doğurganlık, bereket ve zenginliği sembolize etmektedir. Ayrıca hegzagramdan da hatırlayabileceğiniz üzere ateş erkekliği, su ise dişiliği de ifade etmektedir. Ek olarak, toprak kuzeyi, ateş güneyi, su batıyı, hava ise doğuyu betimler. Benzer bir şekilde şamanizm döneminde antik Türkler de ateş ile ilişki kurulabilecek şekilde güneyi "kızıl", toprak ile ilişki kurulabilecek şekilde kuzeyi "kara" (kara kelimesi Türkçe'de hem toprak hem siyah renk  hem de Kuzey anlamına gelmektedir), doğuyu hava veya gök ile ilişkilendirilebilecek şekilde "gök" (mavi-yeşil renk) ve batıyı ise su ve berraklık ile ilişkilendirilebilecek şekilde "ak" ile betimlemişlerdir.
 

Diğer yandan pentagramda dört değil, beş element bulunmaktadır. Ruh adı verilen bu 5. element, doğa paganizmi ile göksel paganizmin kesiştiği noktada bulunmaktadır. Öyle ki, 5. element doğaya ait olmayan, göksel ve tanrısal bir noktadadır (hava elementinden farklı olarak). Antik pagan kaynaklarında 5. elementin yıldırım ile de ilişkilendirildiği görülebilmektedir. Antik paganlar, ateş, su, toprak ve havaya erişebilmelerine rağmen gökyüzünde yıldırım elementini görebilmiş ancak ona sahip olamamış veya kullanamamışlardır. Bu nedenle insana ait olmayan yıldırım elementi, tanrıya özgü olarak yorumlanmış ve tanrının yaratıcılığının bir işareti olarak görülmüştür. Paganizmden etkilenen mitolojilerde en güçlü ve baş tanrıların güneş veya gök cisimleri yerine bazen de yıldırımlarla (Zeus, Jupiter, Odin, Thor vb.) sahip sembolize edilmesinin nedeni bu inanç kökünden gelmektedir.
 
Göksel pagan inancında ruh ve yaratıcılığın yıldırım ile sembolize edilmesi, gökyüzünde yaşadığına inanılan tanrının gökten yeryüzüne gönderdiği insan ruhu ile, gökten yeryüzüne inen yıldırımın benzetilmesi ile de ilişkilidir (not: Paganizm inancında elektrik akımı binlerce yıl önce ruh olarak temsil edilmiştir, ancak beynin düşünürken elektrik akımı kullandığı ve ex durumunda bu elektrik akımının tamamıyla yok olduğu oldukça yakın döneme ait bir buluştur. Mary Shelly tarafından 19. yüzyılda yazılan Frankenstein romanında henüz elektroşok bilinmiyorken canavara yıldırım ile can verilmesi hikayesi, bu pagan inanışı kökenlidir).
 
Geç dönem paganizminde (ortaçağ sonrası) 5. element olan ruh, yerini ether kavramına bırakmıştır. Parlak, hafif, uçucu gibi bir anlama gelen ether, gözlemlenebilen diğer 4 element dışında olan, insanın ruhunu ve insanın göremediği diğer kavramları yaratan bir element olarak düşünülmüştür. Hatta bu kavram bilimsel veya felsefi teorilere de girmiş ve Aristo ve Pisagor gibi isimler tarafından da kullanılmıştır. Geçmiş dönemlerde fizikte ise etherin gözle görünmeyen ancak evreni dolduran bir madde olduğu düşünülmüş ve başta yer çekimi ve manyetizma olmak üzere çeşitli çekim kuvvetlerini açıklamak için kullanılmıştır (yer çekiminin yerin çektiği değil, uzaydan dünyaya doğru devamlı bir ether akıntısı olması nedeniyle, göğün itmesi sonucu oluştuğu fikirleri öne sürülmüştür). 
 
 
6. MAGUS (BÜYÜ), MANA VE ÇAKRA
 
Kökleri antik Sami dillere uzanan "magus", kelime anlamı olarak "yapabilmek, yetkin olmak" anlamına gelmektedir. Avrupa ve Ortadoğu'daki magus kelimesine alternatif olarak Güney Asya'da çakra ve mana kavramları da kullanılmıştır. Gelmiş geçmiş hemen hemen bütün dinlerde yer alan büyücülük, İbrahimi dinlerde genellikle yasaklanan ve kınanan bir eylem olarak görülürken, tüm pagan kültürlerinde doğanın enerjisinin kullanılarak yapıldığı dinsel bir ritüel olarak yorumlanmıştır. Doğa paganizminde doğa ile bir olmayı başarmış, tanrıçayı hissetmiş kişilerin - ki bu kişilerin cinsiyeti tanrıçaya olan yakınlıkları nedeniyle genellikle dişidir - doğa enerjisini kullanarak büyücülük yapmaları ayinlerin, festivallerin ve kurban verme eylemlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Sanılanın aksine paganizmde büyücülük şişeler içindeki kimyasal maddelerin karıştırılması, hayvan dışkıları ve vücutlarından parçaların bir kazan içinde birleştirilmesiyle oluşturulmuş iksirler değil, doğanın birincil enerjisi olan toprak elementi öncülüğünde diğer 4 ana elementten yararlanılarak çeşitli tılsımlar yapılmaya çalışılmasıdır. Doğa enerjisini almanın en kolay yolu ise doğa ile bir bütün olmaktadır. Genelde pagan büyücüleri doğa ile bütün olmak için çeşitli hayvanların vücutlarını giyinerek veya tılsımlarında kullanarak, onların vücutlarında bulunan element ve enerjileri elde etmeye çalışmışlardır. Orta Asya Şamanları ise doğayla içiçe geçme amacına ek olarak ruhlar alemiyle de etkileşime geçmeye çalışmış, etki alalarını sadece dünya ile sınırlı tutmamışlardır. Batı paganizmi ile şamanizmi ayıran önemli özelliklerden birisi büyünün amacı ve kullanım şekli olmuştur.
 
 
7. PAGAN OLMAYAN DİĞER İNANIŞLAR
 
Paganizm pek çok mitolojinin kökeni olmuştur. Bu mitolojilerde ilk başta gök ve yere, devamında güneş, ay ve yıldızlara (Güneş'ten sonra gökteki en parlak yıldız olan Sirius veya Venüs gezegeni en çok tercih edilenlerdir), sonrasında rüzgar, ormanlar, ağaçlar, denizler gibi doğa olaylarına ve demircilik, savaş, tarım gibi mesleklere tanrılar atanmıştır. Modern batı kaynakları ortaçağ Hıristiyan kilisesinin geleneğini devam ettirerek hatalı bir şekilde Avrupa'da bulunan ve İbrahimi olmayan bütün dinlere, Ege, Roma ve İskandinav mitolojisi de dahil olmak üzere paganizm, Avrupa dışındaki dinlere ise genel anlamda şamanizm adını vermektedir. İşin aslı, yapı itibariyle Avrupa'daki paganizm ile Asya ve Amerika kıtasındaki şamanizm arasındaki benzerlik, Helenizme göre çok daha fazladır. 
 
 
7.1. ŞAMANİZM VE TENGRİZM
 
Tengri Hilali
 
Şamanizm hem bir din, hem de dini pratikler bütünü olarak kabul edilebilir. Tunguzca "-şa" bilmek kökünden gelen şaman, ruhlar ile iletişime geçerek zihinsel olarak boyut değiştirebilen, astral seyahat yapan, doğayı dinleyen, iyileştirici güce sahip, kadın veya erkek olabilen dini kişilerdir. Ayrıca bir şamanın, ölen kişileri öteki dünyaya uğurlamak ve yeni doğanları kutsamak gibi görevleri de bulunmaktadır. Şamanizm kendi başına bir din olmaktan daha çok bir dini tamlayıcı konumda olup, Tengrizm, Heathen ve çeşitli antik Amerikan dinlerinde yoğun olarak kullanılmıştır. Şamanist pratikler için dinin monoteist veya politeist yapıda olması fark yaratmamaktadır. Öyle ki, erken dönemde politeist yapıda olan Tengrizm, sonradan sadece Gök Tengri'nin kabul edildiği monoteist bir yapıda dönüşmüştür. Şamanizm doğanın özümsenmesi itibariyle doğa paganizmi ve Budizm ile benzer öğeler barındırmaktadır.
 
 
 
 
7.2. HELENİZM VE HEATHEN
 

Helenizm, batı kaynaklarında bilinen diğer adıyla Yunan mitolojisi, Gaia, Selene, Demeter, Persephone vb. pek çok figürü paganizmden alınmış olsa da, nihayetinde paganizm ana fikrinden uzaklaşmış, Mısır mitolojisi ve Sümer etkilerinde oluşturulmuş politeist bir dindir (Bu mitolojideki Apollon ve Artemis doğrudan Anadolu tarafındaki Yunan kökenli olmayan toplumlar tarafından tapınılmıştır. Benzer şekilde Afrodit de Yunan değil, Kıbrıs kökenlidir. Bu çerçevede, Yunan mitolojisi yerine Ege mitolojisi isminin kullanılması daha doğrudur). Helenizmde tanrılar insan karakterindedir ve doğrudan dünyaya müdahalede bulunurlar. Doğa paganizmi ve şamanizmde olduğu gibi doğayı özümseme kültürü inançlarda ve ritüellerde önemli bir konumda bulunmamaktadır. Bu nedenle batı kaynaklarında hatalı bir şekilde paganizm altında sınıflandırılsa da, Helenizm de aynı Hinduizm gibi bir pagan inanışı olarak değerlendirilmemelidir.
 
Heathen ise, Cermen ve İskandinav mitolojilerini adlandırmak için kullanılmaktadır. Bu mitolojiler, Avrupa paganizmi ile Sümer ve Mısır mitolojilerinden etkilenen Ege mitolojisine ek olarak Avrasya şamanizminden de etkilenmiştir. Odin ile Tengri arasında temel düzeyin üstündeki benzerlikler ve İskandinav mitolojisindeki şamanistik ritüeller, hali hazırda İskandinav mitolojisinin doğa paganizmi ile şamanizm arasında konumlandırılmasını sağlamaktadır. 
 
 
7.3. ANİMİZM, DRUİDİZM VE FETİŞİZM


Doğa ile bir bütün olma anafikri üzerine kurulu olan ve şamanizm, paganizm ve Budizm ile benzer felsefe barındıran Druidizm; doğada bulunan (çoğunlukla taş) veya insan yapımı (çoğunlukla heykel, tılsım, yüzük veya kolye) bir nesnenin büyülü veya kutsal güçleri olduğuna inanılan, kökleri antik Mısır ile Afrika inançlarınına dayanan Fetişizm ve yine bir doğa tapınmacılığı olan ama doğadaki tüm canlı veya cansız nesnelerin ruhu, bilinci ya da enerjisi olduğuna (örneğin gök gürültüsü, yağmur veya çakıl taşlarına bir ruh yüklemek) inanılan Animizm, paganizm ile benzer ancak ayrı inanç sistemleridir.
 
 
8.1. HIRİSTİYANLIĞIN DOĞUŞU VE PAGANİZM İLE OLAN KAVGASI
 
M.S. 1. Yüzyıl'da Roma İmparatorluğu'nun toprakları içinde yer alan Filistin'de ortaya çıkan Hıristiyanlık dini, imparatorluğun konuyu Yahudilerin arasında bir tartışma olarak görmesi ve müdahale etmemesi nedeniyle, zaman içerisinde ilk havariler üzerinden tüm imparatorluk topraklarına yayılma imkanı elde etmiştir. O dönemde İspanya, Fransa, Britanya, İtalya, Balkanlar, Kuzey Afrika, Filistin, Suriye, Anadolu ve Kafkasya olmak üzere geniş bir coğrafyaya hükmeden Roma İmparatorluğunda başta Ege mitolojisi, ondan esinlenen Roma mitolojisi, Ortadoğu'da Nebatilerin Sümer mitolojisi kökenli erken dönem Arap putperestliği, Anadolu'da Kibele mitolojisi ve Avrupa'da çeşitli monoteist (tek tanrılı) veya politeist (çok tanrılı) dinler bulunmaktaydı. Merkezi inancının Roma tanrılarına olmasına rağmen imparatorluk, topraklarında yer alan diğer dinlere de özgürlük ortamı sağlamıştır. Halk da benzer bir şekilde tüm dinlere saygı gösterirdi. Nitekim, küresel tek bir tanrı yerine bölgelerin tanrıları olduğuna inanılırdı. Örneğin, Mısır'dan yola çıkan bir kervan Petra'ya geldiğinde bölgenin tanrıçaları Uzza, Lat ve Manat'a adak adayıp, Anadolu'da Kibele'ye saygı gösterip, Yunan yarımadasında ise Zeus tapınağına hediyeler verirdi. Diğer yandan hızlı bir şekilde yaygınlaşan Hıristiyanlık, yapısı gereği diğer politeist dinlere karşı bir tutuma sahipti. Hıristiyanlık ne Musevilik gibi sayıca az olan, belirli bir topluma, ne de diğer antik dinler gibi belirli bir bölgeye aitti. Ayrıca diğer dinlerin ve tanrıların varlığını da kesin olarak reddediyordu.

Hıristiyanlığın Roma'da Yayılışı
 
Durum böyle olunca, yayılımını sürdüren Hıristiyanlık ile imparatorluk arasında çatışma çıkması uzun sürmedi. İlk yayıldığı bölgeler olan Mısır ve Anadolu'nun arından Hıristiyanlığın Roma'ya da ulaşması sonucunda dönemin İmparatoru Nero ile M.S. 60'lı yıllardan itibaren Hıristiyanlara karşı baskı ve zulüm dönemi başladı. Ancak yaklaşık iki asırlık süre boyunca Hıristiyanlık şehirlerde ve başkentte yükselişini sürdürdü ve Roma İmparatoru Konstantin (antik Lygos şehrini geliştirerek Konstantinopolis / İstanbul'u kuran ve şehri Nova Roma - Yeni Roma olarak adlandıran da bu kişidir) döneminde bir iç savaş çıkmasının engellenmesi amacıyla Hıristiyanlığa karşı yapılan baskılar sonlandırıldı. Kısa bir süre sonra da Konstantin de Hıristiyanlığa geçti. 
 
Diğer yandan Hıristiyanlığın yayılması döneminde pek çok farklı yorumu ortaya çıkmıştı. Hangi havarilerin yazdığı incillerin kabul edileceğinden, İsa'nın tanrının oğlu olmup olmadığına kadar pek çok konuda anlaşmazlık vardı. Bu sorulara cevap bulmak için Konstantin döneminde I. İznik Konsili (M.S. 325) düzenlendi ve sonucunda İsa'nın tanrı olmadığı, bir insan olduğu inanışını kabul eden Arius'un mezhebi Arianizm reddedilerek İsa'nın tanrının oğlu olduğu kabul edildi ve Hıristiyanlığın merkezine teslis inancı (baba, oğlu, kutsal ruh) yerleştirildi. Konsilde ayrıca Hıristiyanlığın yayıldığı üçyüzyıl süre boyunca pek çok pagan ve diğer dinlere ait kültür ve gelenekleri kendi içine aldığı görüldü. Tüm bu elementler de Hıristiyanlık içine alınarak, Roma için yeni ve kapsayıcı bir din yaratıldı. 

 
8.2. CADI AVI: PAGANİZMDEN SATANİZME
 
Ortaçağa gelindiğinde imparatorluk topraklarında hızlı bir şekilde yaygınlaşan Hıristiyanlığa rağmen, kırsal kesimlerde pagan inanışları da varlığını sürdürüyordu. Bu pagan dinlerinin hem hayvan veya insan kurban törenleri ve seks ayinleri gibi vahşi veya Hıristiyanlıkta Tanrı'ya hakaret olarak görülebilecek kültürlere sahip olmaları, hem de Hıristiyanlığın küresel bir din olma gayesinden dolayı, kilisenin paganizme karşı asırlar sürecek olan katliam, soykırım ve karalama kampanyaları ile dolu azılı savaşı başlamış oldu. 

 
Daha önce belirttiğim gibi paganizmde doğa enerjisinin kullanılması önemli bir dini inançtı. Hıristiyanlar tarafından bu eylemler doğrudan büyücülük, ayinleri düzenleyen paganizmin dini rahibeleri ise cadı olarak yorumlanmıştı. Paganizme karşı körüklenen nefret ve kilisenin sistematik kışkırtmaları sayesinde 14. ile 18. yüzyıl arasında, tarihte cadı avı olarak adlandırılan dönemde çoğunlukla kadınlar olmak üzere yüzbinlerce pagan Hıristiyanlar tarafından yakılarak, çarmıha gerilerek, diri diri gömülerek veya kazığa oturtularak soykırıma uğratıldı.  
 
Coğrafi keşifler ile birlikte cadı avı kültürü Avrupa'dan Amerika'ya da taşınmıştı. Massachusetts'te "Salem cadı mahkemeleri" adı verilen olaylarda, yüzlerce insan resmi mahkemeler tarafından cadı olmakla suçlanmış ve bir kısmı cadılık suçunu işledikleri için idam edilmiştir.
 
Cadı avında kadınların hedef alınmasının ardında iki sebep yatmaktaydı. İlk olarak pagan ayinleri genellikle kadınları tarafından yönetiliyordu ve bu nedenle cadılık aktivitesi doğrudan kadınlarla ilişkilendirilmişti. İkincisi ise, Hıristiyanlığa göre cennette yasak meyveyi ilk Havva'nın yemesi ve sonra da Adem'e yedirmesi nedeniyle Hıristiyanlıkta kadınların şeytan tarafından daha kolay ayartılabilen canlılar olarak görülmeleriydi. 
 
İbrahimi dinlerde Adem ile Havva'nın üstünlüğünü kabul etmeyen şeytan, cezalandırılarak dünyaya sürülmüştü. Ancak binlerce yıl dünyada yaşayan şeytanın bir süre sonra hile ve düzenbazlık ile dünya krallığını kurması çok da zor olmamıştı. Bu nedenle doğanın da aslında şeytana hizmet ettiği düşüncesi oluşmuş ve doğaya tapan paganların tapındıkları doğa ana figürü bir süre sonra doğrudan şeytan figürü ile özdeşleştirilmiştir. Genellikle yarı hayvan, yarı insan, boynuzlu, göğüsleri açık genç bir kadın şeklinde betimlenen doğa ana tanrıçası figürüne, Hıristiyanlar tarafından Hıristiyanlığa özgü sembollerden kanat (şeytanın kanatları), keçi kafası (Tevrat'ta kurban adağı) ve sülfür kokusu (şeytanın yer altında olduğu inancı ve madenler kokusu) eklenerek bir satanizm figürü, "Baphomet" ortaya çıkarılmıştır. 

Bu kapsamda satanizm tamamen uydurma bir din olup, temelini ortaçağ kilisesinin paganizm yorumundan, devamını ise Eliphas Levi ve Aleister Crowley gibi 19. yüzyılın okültist zihinlerinin gerçekdışı fantezilerinden almıştır (diğer yandan gerçekten şeytana tapınılan Luciferianism adında bir din de olmakla birlikte bu da başka bir yazının konusu olsun).
 
 
9.WİCCA (VİKA) VE NEO-PAGANİZM
 
 
Eski İngilizce'de cadı anlamına gelen wicca, antik pagan öğretilerinin günümüze uyarlanmış halidir. 20. yüzyılda temelleri atılan ve günümüzde başta Avrupa ve ABD'de olmak üzere yüzbinlerce müridi olduğu tahmin edilen wicca, bir takım antik pagan öğretilerini ele alması bakımından kültürel anlamda zengin ve incelemeye değer bir din olmakla birlikte, içeriğinde orijinal pagan inanışları ile ilişkili olmayan mitolojik ve kilise icadı satanik figürler de barındırması nedeniyle, bir "new age" dini olarak yorumlanmalı ve antik paganizmden tamamen ayrı yorumlanmalıdır. 


10. PAGAN KÖKENLİ MODERN GELENEK VE İNANIŞLAR
 
Soyu tükenmiş antik bir din olmasına rağmen, günümüzde hala pagan kökenli gelenek ve inanışlar görülebilmektedir. İlk olarak, Hıristiyanlık’ın kutsal sembolleri olan balık ve haç pagan kökenlidir. Haç, Zodyak takviminden, balık ise pagan burçlarından (ayrıca İsa'nın suda yürümesi iddiası doğrudan su çağı ile ilgilidir) alınmıştır. Zodyak takviminin eski versiyonlarında dört mevsimin merkeziden bir tanrı olarak güneş yer alırken, Hıristiyanlık’ın yayılmasından sonra merkezdeki tanrının yerini İsa almıştır. Hıristiyanlık’ın kutsal gününün Pazar olması (Avrupa dillerinde Pazar günü genellikle güneş günü olarak isimlendirilir - Sunday) tesadüf değildir. İsa’nın kısaca 25 Aralık’ta doğduğu, çarmıha gerildiği, üç gün ölü kaldığı ve tekrar dirildiğine dair bir inanış hâkimdir. Ancak bu hikâye de aslen pagan kökenlidir. Bunun için yılbaşı ve noelle ilgili yazımı okuyabilirsiniz. Yılbaşı, nevruz kutlaması, paskalya ve cadılar bayramı da pagan kökenlidir. Ayrıca, bazı pagan inanışlarında görülen üçlü tanrıça inancı (Sümer mitolojisi ve Hinduizm gibi dinlerde de bulunur), Hıristiyanlık'ta teslis (baba, oğul, kutsal ruh) olarak kendine yer bulmuştur. 
 
 
 
 
Museviliğin büyü ve kelimenin gizemi üzerine kurulu öğretisi Kabbala, yoğun miktarda pagan kökenli inanışlar ve teknikler barındırır. Musevilerin dua ettikten sonra söylediği "Amen" (veya İslam'da Amin), Mısır tanrısı Amon'dan gelmektedir. Museviliğin sembolü olarak görülen Davut'un Yıldızı da doğrudan pagan kökenlidir. Ayrıca dua ederken ellerin aldığı pozisyon, Tanrının gökte olduğu varsayımı ve ışığın kutsallığı da Sümer mitolojisine ve pek çok antik dine dayanır.
 
İslam'i kültüre geçmiş türbe ziyareti, mezar taşı ve kubbe şeklinde cami tasarımı da pagan kökenlidir. Araplar günümüz modern cami tasarımını Türkler'den, Türkler ise Bizans'tan almış, Bizans ise Anadolu tanrıçası Kibele'nin tapınaklarından esinlenerek erken dönem kiliselerini kubbe biçiminde yapmıştır. Günümüz modern kilise tasarımı ise heathen, helenizm ve gotik temellidir. 

Son olarak ağaca çaput bağlamak, sevgililer günü, dilek amaçlı mum yakmak, dilek amaçlı suya para atmak, nazar boncuğu, saygı duruşu, tütsü, astroloji, fal, tarot, gidenin arkasından su dökmek, uğursuz onüç inancı, uğursuz kara kedi inancı, tahtaya vurmak vb. günlük hayatta da pek çok pagan kökenli davranış bulunmaktadır.
 
 

24 yorum:

  1. gerçekten süper bilgiler teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem bir yazı, muhteşem bir kültür. Teşekkürler!

    YanıtlaSil
  3. lilith ile paganizmin ne alakası var? konuya alakasız gitmiş.

    YanıtlaSil
  4. wiccaya çok taraflı bakmışsın dostum

    YanıtlaSil
  5. ben aleviliğinde pagan kökenli olduğunu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  6. piyasadaki diğer yazılar gibi paganlığı özendirici veya yerici değil tamamen bilimsel bir çalışma olmuş tebrikler

    YanıtlaSil
  7. Aydınlatıcı bir çalışma.Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. ben bu konulara çok ilgilim çok güzl bi kaynak olmuş teşekkrüler

    YanıtlaSil
  9. Emeğiniz icin cok tesekkurler !

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  11. Olaya bilimsel açıdan bakılmaktan çok oldukça taraflı bir yazı olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu kendi yorumunuzu, felsefenizi, görüşünüzü bu konuda başka teoriler, düşünceler yokmuş gibi tek gerçek olarak sunmanız, özellikle Wicca ve dinlerin tek bir yerden geldiği konusundaki diğer yaygın görüşleri yazmamanız, sadece kendi fikrinizi beyan etmeniz yazıyı bilimsel, tarihsel bir makaleden çok öznel bir araştırma yazısına dönüştürmüş. Bunun en bariz örneğinin dinlerin Adem ve Havva inancından yayıldığına dair kanıtlar sunmaya çalışırken Sümer dininden hiç bahsetmeyişiniz -ki Sümer dini konusunda da araştırmalarınız olduğunu yazıdan görüyorum- olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca Wicca inancındaki araştırmalarınız sonucunda "Wicca aslında olmayan bir felsefedir" şeklindeki yorumunuz da sizin görüşünüze katılan araştırmacılar olmasına rağmen rağbet görmeyen bir görüştür. Bu konudaki araştırmalarınızı genişlettiğinizde cadılık inancının milattan önceki zamanlardan beri paganizme dahil olmayarak ya da bazı noktalarda paganizm ile kesişerek, paganizm ile paralel olarak günümüze ulaşmış çok ayrı bir uygulamalar bütünü üzerine kurulduğunu görebilirsiniz. Wicca ismi Witchcraft kültürüne yeni giydirilmiş bir isim olabilir, cadılığın dini kalıplara sokulmaya çalışılmış yeni bir hali olabilir lakin Witchcraft gibi çok eski ve mistik bir kültürden beslendiği unutulmamalıdır. Bazı araştırmacılar cadılığı paganizme dahil ederken bazıları ise etmez, bunun için de binlerce sebep sıralanabilir, lakin bu terim çatışmasının ötesine geçersek "Wicca aslında olmayan bir felsefedir" görüşü her anlamda bana ve benim gibi düşünen binlerce araştırmacıya göre çok mantıksız bir önermedir. Sizin görüşünüze katılan dünya üzerinde bilinen yalnızca iki araştırmacı vardır ki isimleri ve araştırmacı olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusudur, herkes tarafından yoğun eleştiriler alan bu kişilerin çalışmalarını feyzalmak bana göre oldukça sığ ve taraflı bir düşüncenin ürünüdür.

    YanıtlaSil
  12. peki kabedeki 4köşe bezle kapalı yer pagan değilmi? yada kadın cinsel organınan 1e1 benzeyen hacerulesved pagan değilmi? şeytan diye taşlanan erkek cinsel organına benzeyen heykel pagan değilmi? başka inancları eleştirceğinize önce aynaya bakın görün siz neye tapıyorsunuz?? bu site tarafsız değil çünki her konuda islamı ve kuranı referans gösteriyor diğer kitap ve inançlarda kutsal değilmi? bende desemki taş kutsaldır! kutsal olmazmı? en azından taş temizdir ve içinde insana zararlı hiç bir şey içermez ve belki bir işe de yarar tarlada sınır olur duvara taş olu vs vs yanlışmı?

    YanıtlaSil
  13. hacerulesved kuranda yoksa bu ıq fukarası insanlar ona ellerini sürtmek için neden oraya toplanıyorlar?

    YanıtlaSil
  14. teen wolfta da sizce paganizm temelli bir dizimi

    YanıtlaSil
  15. Efendim dogma ile hareket etmişsiniz.

    ibrahimi dinler hayranlığı oksidentalizm ile harmanlanmis yanlı bir yazı ortaya çıkmış.

    İslamda paganizm izi yoktur ya da islam özünü öznel olarak dogurmus demek için çok ciddi bir inkar gücü gerekir.

    İslam'da Hristiyanliktan daha fazla pagan ya da ilkel din izi vardır. Fakat arap yarım adası doğa odaklı yerine putperestliğin yaygın olduğu bir Coğrafya olduğu için ve putperestlik hakkında daha az bilgi sahibi olunduğu için bu net anlaşılmaz.

    Ay tanrısı al ilah ile allah arasında oluşan bu gün isid bayrağında bile tanrıça renginle özdeşleşen bir kök bu. Uzza ile el at'ın babası al ilah. Beri yandan kök musevilik içinde çok spesifik olarak vardır elohim. Elohi ya da ilah. Kitapla değil kitaptan önce gelen inanış bicimlerinde mevcuttur.

    İbrahimi dinlerinin birinin batililastigi için bozulduğu özüne sahip düşünce biciminiz oldukça faşizan ve dediğim gibi oksidentalist. Çünkü islam'ın iddiasını farklı bir şekilde tekrar etmişsiniz. Bozulmam, degistirilemem vesaire vesaire.

    Halbuki bu doguculugunuzu biraz daha kullanıp. Mısır ve Sümer kultlerine göz atsaydiniz İslamın ve museviligin köklerini çok baris şekilde gorurdunuz.
    Hacerul esved vb gibi şeyleri kuranda yok diye yok saymissiniz ama en basit namazın koku İslamdan çok öncesine dayanır. Namaskara olarak putperest hindularda görülür en basiti. Ki namaz başka bir ibrani din içinde yoktur.

    Yinede yazinizin özellikle Katolik klise ve icraatları konusunda oldukça güzel bilgiler vermiş. Paganist özü de çok sade sunmuş ellerinize sağlık.
    İyi günler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Namaz tüm İbrahimî dinlerde vardır. Bugüne gelmiş ve bozulmuş hallerinde yok diye yok denemez.

      Sil
    2. Namaz tum dinlerde ibadet olarak vardi.ama o dönemlerde nasil sekilde yapiliyordu bilgi yok ama kuran namazi hz.adem dahil tum peygamberlerine ibadet olarak bildirmistis.kaynak olarakta gercekligini kurandaki ayetleri inceleyerek gorebilirsiniz.

      Sil
  16. Tebrik ederim cok guzel bir calisma

    YanıtlaSil
  17. Bir Vegan ve Ekolojist olarak hayli dikkatimi çekti. Teşekkür ve tebrik ederim güzel bir çalışma

    YanıtlaSil
  18. Cok ciddiyim boyle kultur boyle bilgi hicbir yerde biyle saptirilmadan dogru bir bicimde verilemez zaten bu konu hakkinda bilgi sahibiydim dahasinida ogreneceyim aklima gelmezdi cok genis kapsamli guzel bir yazi olmus emeginize saglik

    YanıtlaSil
  19. Pagan ve Şaman kültürünü bu kadar geniş perspektiften bakan bir yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  20. Tebrikler ben de çok beğendim,tarafsız bir araştırma olmuş.

    YanıtlaSil

Google hesabı kullanmak istemeyenler yorum göndermek için Yorumlama Biçimi'nde Adı/URL kısmından seçim yapabilir.

Notral.com, Copyright © 2023. İletişim İçin E-Posta Gönder.

Tema resimleri Bim tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.