Empati, bir başkasının davranışlarının arkasındaki tasarımı kavrama, düşündüğü gibi düşünebilme, duygularını hissetme ve
sebep – sonuca ilişkin mantıksal yapısını çözmeye çalışmaktır. Ancak empati yaygın bilinenin aksine, karşıdaki insana hak verme
veya ona sempati duyma değildir. Empati nötr bir duygudur, taraf tutmaz,
eleştirmez, savunmaz veya saldırmaz. Kendinin olmayan duyguları tarafsız bir
şekilde anlamaya yöneliktir sadece.
Basit düzeyde empati, kişilerin benzer duyguları ve
düşünceleri paylaşması ile gerçekleşir. Benzer ideolojilere sahip, dil, din,
gelenek bütünlüğü olan, zevk ve hobileri kesişen bireyler arasında zayıf düzeyde
empati her zaman vardır. Benzer özelliklere sahip insanların, birbirlerinin
davranışları ve hisleri arkasındaki tasarımı anlayabilme ihtimali yüksektir (tam tersi olarak da insanoğlu kendisine kültür, inanç ve dış görünüş olarak uzak olan bireylere karşı düşmanlık ve önyargı hissi beslemeye meyillidir).
Mutluluk hissi de az da olsa empatiye yol açan bir etkendir. Karşılıklı süprizler ve iltifatlar, kişinin kendisi memnun kaldığı için aynı şekilde uyguladığı mutualist davranışlardır.
Korku ve heyecan ise daha yüksek bir empati bağı sağlar. Aynı olaylarda ve zamanlarda, birlikte korku veya heyecan hissini duyan kişiler arasındaki bağ kuvvetlidir. Doğal afet ve savaş gibi durumlarda gündelik hayatta zıt karaktere sahip kişilerin birbirine yakınlaşma nedeni bu empati hissidir (Sırf bu nedenle, yeni sevgililerin ilk zaman buluşmalarında korku veya gerilim filmlerine gitmeleri davranışı, aradaki bağı kuvvetlendirmesi nedeniyle yaygınlaşmıştır).
Korku ve heyecan ise daha yüksek bir empati bağı sağlar. Aynı olaylarda ve zamanlarda, birlikte korku veya heyecan hissini duyan kişiler arasındaki bağ kuvvetlidir. Doğal afet ve savaş gibi durumlarda gündelik hayatta zıt karaktere sahip kişilerin birbirine yakınlaşma nedeni bu empati hissidir (Sırf bu nedenle, yeni sevgililerin ilk zaman buluşmalarında korku veya gerilim filmlerine gitmeleri davranışı, aradaki bağı kuvvetlendirmesi nedeniyle yaygınlaşmıştır).
En kuvvetli empati bağları ise acı ve hüzün hisleri ile
gerçekleşir. Benzer etkenler nedeniyle, benzer acıları paylaşan insanlar
arasında çok güçlü, karşılıklı anlayış bağları oluşur. Acı insanları
birleştirir, nitekim benzer nedenlerden oluşan benzer acıları paylaşan insanlar arasında düşmanlık zorlaşır. Savaş ve
kaza gibi durumlarda insanların aralarında koparılamaz bağlar kurmalarının nedeni
milliyetçilik veya yardımseverlik duygularından ziyade bu kuvvetli empati bağlarıdır. Eğer
bir gün bütün toplumlar empati duygusuna sahip olursa, savaşlar, cinayetler,
hırsızlıklar ve diğer bütün kötülükler yok olabilir. Bu yolda ise görünürdeki optimal çözüm, tüm toplumları derinden yaralayacak, büyük acı verici bir takım olayların gerçekleşmesidir. Ancak bu acıların kaynağı, toplumların birbirlerine karşı dönmemesi için, tüm insanlığın cephe alacağı tek bir odak olmalıdır. Kısaca, nihai küresel barış için gereken, küresel bir düşmandır. Küresel bir zalimdir. Moğol İstilası, kara veba, Nazi Almanyası... tarih küresel zalimlerin yarattığı düşmanlar arası geçici barış örnekleri ile doludur.
Konu Dışı: Günümüze baktığımızda, emperyalizm adı verilen küresel zalimin hali hazırda varolduğunu görebiliyoruz. Peki neden aynı acıları paylaşan insanlar birleşmemekte, zalimi yenmeye çalışmamaktadır? Çünkü günümüz zalimi zekidir, kendisini zalim gibi göstermez. İnsanlığın bir kısmına acı çektirirken, bir kısmını para ve şöhret ile kandırır. İşte bu nedenle bu zalimi hepimiz biliyoruz, ama çoğunluğumuz yine de isyan etmiyoruz. Çünkü iyi bir konumda isek, kendimizi güçlü olduğumuz için konumumuzu haketmiş görüyoruz, kötü bir konumda isek de, bunu geçici bir durum olarak varsayıp yükselmek için zalime el açıyoruz.
Konu Dışı: Günümüze baktığımızda, emperyalizm adı verilen küresel zalimin hali hazırda varolduğunu görebiliyoruz. Peki neden aynı acıları paylaşan insanlar birleşmemekte, zalimi yenmeye çalışmamaktadır? Çünkü günümüz zalimi zekidir, kendisini zalim gibi göstermez. İnsanlığın bir kısmına acı çektirirken, bir kısmını para ve şöhret ile kandırır. İşte bu nedenle bu zalimi hepimiz biliyoruz, ama çoğunluğumuz yine de isyan etmiyoruz. Çünkü iyi bir konumda isek, kendimizi güçlü olduğumuz için konumumuzu haketmiş görüyoruz, kötü bir konumda isek de, bunu geçici bir durum olarak varsayıp yükselmek için zalime el açıyoruz.
KISIM II: VARSAYIMLAR
Empati yolunda unutulmaması gereken en büyük varsayım, etik
doğruluğun kırılganlığıdır. Gerçek, gerçektir, değişmez ancak etik doğruluk
kavramı zaman, mekân, kültür, insan ve bilgiye bağlıdır. Elbette çoğu tanrısal temel
ahlak kuralları evrensel kavrama statüsüne sahip olabilir ancak düzenbazlık, hırsızlık, çokeşlilik, sübyancılık, cinayet vb. davranışlar
bazı toplumlarda ağır suçlarken bazı toplumlarda daha hafif suçlar olarak görülebilir.
Empati bu noktada, hangi toplumdan olursanız olun, empati kuracağınız kişinin
içindeki toplumun yapısını göz önünde bulundurmayı gerektirmektedir. Bir akvaryum balığı gibi hissetmek için, kendinizi onun dünyasında hissetmeli, okyanusa değil onun akvaryumuna dalış yapmalısınız (eğer sizden düşük kültürel seviyede, veya düşük zekada bir kişiyle empati kuracaksanız, hali hazırda bilgilerinizin bir kısmını geçici süreliğine unutmanız gerekir).
İkinci varsayım, kişinin herhangi bir olay veya düşünce ile
ilgili fikirlerinin, zaman geçtikçe veya karakteri olgunlaştıkça değişebilme
ihtimalidir. Bir insanın yıllar önce söyledikleri ile daha
sonraları söylediklerinin birbirine uymaması bir tür tutarsızlık ve zayıflık
olarak görülür. Hâlbuki bu durum kişinin kendisini geliştirdiğine bir ispattır. Yıllar geçse de aynı kalıplaşmış düşüncelerinden vazgeçmeyen kişi aslında zayıf olan olabilir.
Bir diğer önemli varsayım ise benlik değeri ile ilgilidir. Bir kişinin değeri, ortalama çevrenin o zaman aralığında o kişiye verdiği değer değildir. Gerçek
değer kişinin içindeki olasılıklar bütünüdür. Yani, insanın sahip olduğu değer,
kazandığı başarılar veya gösterdiği yetenekler değil, yakın çevrenin, kişiye
içinde sahip olduğu gizli veya açık özellikler nedeniyle herhangi bir zaman
aralığında verebileceği değerlerin olasılıklar toplamıdır. İşte bu nedenle,
farklı alternatif evrenlerde kişiler, farklı değerler elde edebilirler.
Alternatif evrenin birinde çevresi tarafından takdir edilen başarılı ve sevilen bir kişi, başka bir evrende nefret edilen, başarısız hatta suçlu bir kişiye
dönüşebilir. Kaosla (kelebek etkisi) açıklanan durumlarda, herhangi bir zaman aralığında kişinin başından geçen herhangi küçük bir
olay, kişinin bütün hayatını ve geleceğini baştan sona değiştirebilir. Kişinin mevcut
durumu, geçmişinde başına gelen olaylardan kaynaklandığı için, kişi hakkında
yargılama yapılırken sadece şimdiye değil geçmişe ve hatta potansiyel geleceğe
de bakılması gerekir. Varoş bir mahallede uzun yıllar yaşamış bir kişinin,
açlıktan dolayı bir ekmek çalması ile, zengin bir ailede büyüyen zengin
çocuğunun arkadaşının kolyesini kıskanarak çalması aynı kategoride değildir. Günümüzün adalet sistemi fakir çocuğu yıllar sürecek bir hapse mahkum ederken, zengin çocuğun davranışına gülünüp geçilir. Empati
kurarken ve karşıdaki kişi hakkında yargılama yapılacakken, bütün olasılıklar göz
önünde bulundurulmalıdır. Aksi taktirde o yargılamadan gelen adalet, adalet değildir.
Empatinin son ve en önemli varsayımı ise daima başka
fikirlere açık olma gerekliliğidir. Hayatınızda küçük bir anlığına, kendi
doğrularınızın evrensel doğrular olmadığı gerçekliğini anlayın. Hayatınız
boyunca inandığınız ve uğruna yaşadığınız her şeyin yanlış olabileceği, ya da
en azından doğru olsa bile başkalarına göre yanlış olduğu ihtimalini düşünün. Düşüncelerinizin
karşınızdakinden daha doğru olabilme ihtimali var olduğu gibi, tam tersi de
gayet mümkündür. Düşüncelerinden asla vazgeçemeyen insanlar tutarlı ve karakterli değil
kibirli ve zayıf insanlardır. Hata yapmaktan korkmayın, başkalarını sorgulayın, ama en çok da kendinizi başkalarına
sorgulatın.
KISIM III: EMPATİDEN DOĞAN TARAFSIZLIK
Gerçek tarafsızlık, temel kaynak noktası olarak empati
duygusunu ele alır. Tarafsızlığın en büyük destekçisi doğuştan gelme
özelliklerin değiştirilemez olduğu gerçeği üzerine kuruludur. İnsanları
doğuştan gelen özelliklerine göre değerlendiremeyiz. Güzellik, çirkinlik, güç,
zeka, aileden gelen zenginlik, soy, din, dil, ırk, milliyet ve yetenekler
bireylerin şans faktörü ile edindikleri, kişiye değer vermede veya kişiyi
yargılamada kullanılmayacak özelliklerdir. Aynı şekilde bu özellikler nedeniyle kişinin gururlanması da anlamsızdır.
Peki, insanlar arasındaki ayrımı nasıl yapabiliriz?
Sanılanın aksine, bilgili veya cahil olmak da yargılanamaz özelliklerdendir.
Nitekim imkânı olanın bilgili olması daha kolaydır. Geçim derdi olan
bir sokak çocuğunun kitap okuyup, eğitim görüp bilgilenmesi beklenemez. Ya da
savaş olan bir ortamda yaşayan kişiden, huzurlu bir hayatı olan insanın sahip
olduğu kadar kültür beklenemez. O halde, bilgi ve kültür de ayırt edici faktörler
değildir.
İnsanlar, belli bir zaman aralığı için de iyi insanlar ve kötü
insanlar olarak da ayırt edilemezler. Kişiler akvaryumlarına – çevrelerine göre
değerlendirilmelidirler. Kötüler arasında, kötü ortamda ve kötü koşullarda
yaşamış bir kişinin işlediği bir suçla, iyiler arasında, kolay ve güzel bir hayat
yaşamış kişinin işlediği benzer suç, aynı oranda kötü kabul edilemez. Kısaca,
kötü insan olarak adlandırdığımız birey aslında iyi insan olarak gördüğümüzden,
daha iyi olabilir. Önemli olan iyi - kötü, siyah - beyaz ayrımını çevre ile birlikte yapmaktır. Siyah zannedilen bir taş parçası, vantablackın önünde gri gözükebilir.
Diğer bir durum da, iyi bir insanın belli koşullarda kötülük
yapabilmesi veya kötü bir insanın belli durumlarda iyilik yapabilmesi
olasılığıdır. Bir insana iyi demek için, bütün hayatına ve aynı şekilde bir
insana gerçekten kötü demek için yine bütün hayatına bakmak gerekir. Ancak hali
hazırda yaşamı devam etmekte olan bir kişiyi değerlendirirken, gelecekte
yapacaklarını bilme imkânımız olmadığından o kişiyi iyi veya kötü olarak
tanımlayamayız. Bunun yerine yapılabilecek en sağlıklı yargı, kişiye belli bir
zaman aralığı için iyi veya kötü insan demek değil, o belli bir zaman
aralığında iyilik yapmış veya belli bir zaman aralığında kötülük yapmış
demektir (Bu nedenle kişiyi yargılamada esas olan kişinin belli zaman aralığında gerçekleştirdiği iyi-kötü davranışlardır. Kötü davranışlar tam adalet amacıyla kısas ilkesiyle cezalandırılır, ancak cezasını çekene kin güdülmez. Nitekim, kötü insan değil, kötülük yapmış bir insandır ve geri döndürülebilir).
Gerçek tarafsızlıktan kastettiğim pasiflik
değil, tam tersi, hak edeni eleştirmek, hak edeni övmek; hiçbir görüşe ve insana bağlı
kalmamak, her zaman zıt yolu anlamaya çalışmak ve en karanlık durum için bile bir mantık aramaktır.
Bir sürünün koyunu değil, kurdu hiç değil, sürüyü uzaktan seyreden karga olmayı
tercih etmektir. Dokuz kişi aynı fikri savunuyorsa bile, karşı fikrin doğru olma ihtimalini düşünmek, yeri geldiğinde dokuzdan birisi, yeri geldiğinde de onuncu adam olabilmektir. Gerçek tarafsızlığın yolu ne siyahtır, ne de beyaz… Ama gri, hiç değildir. Tarafsız olmak,
tarafsızlığın tarafında yer almak; her şeyi eleştirebilmek, kendini
eleştirebilmek, yeri geldiğinde kendi görüşlerini reddedebilmektir. Geçek tarafsızlığı benimsemek, pasif kalmak ve susmak değil, herkesin korkudan
sustuğu yerde bağırmak, hak aramaktır, daha önce eleştirilemeyeni
eleştirmek, savunulamayanı savunmaktır.
Yazı sonrası biraz da müzik...
Yazı sonrası biraz da müzik...
dehşet yazı olmuş bazı yerleri anlamadım yanlız
YanıtlayınSilYazının empati bölümü güzeldi geliştirdi beni
YanıtlayınSilBazı yerlerde anlatım fazla kastı
YanıtlayınSil